Avrupa coğrafyasının tarihinden silinmek istenen gerçekler var. Bunlardan birisi de İnsanat Bahçeleri…
Geçtiğimiz günlerde bir televizyon yarışmasındaki sorulardan birisi, gerek basında gerekse sosyal medyada gündem oldu. “1980’lere kadar hangi ülkedeki yetim, gayrimeşru doğmuş, ebeveyni alkolik, ayrılmış veya fakir olan çocuklar devlet tarafından bazen açık artırmada satılarak çiftliklerde zorla çalıştırılmıştır?” sorusu, cevap şıklarının tamamının Avrupa ülkelerinden oluşması nedeniyle “Batılı değerler” tartışmalarına da yol açtı. Yarışmacının, böylesi ahlaksız bir politika için Batılı ülkeleri uygun görmeyip, Müslüman ya da Doğulu ülkeleri zikretmesine ise “öğrenilmiş çaresizlik sendromu” diyenler oldu.
ÖNCE “UCUBE” SERGİLEMEKLE BAŞLADILAR
Uzun asırlar boyunca Batı ülkelerindeki “eğlence” anlayışının önemli bir boyutu “ucube merakı”ydı. Talihsiz fizikÎ özellikleri olan insanlar, en çok da Afrika’dan bulunup getiriliyor ve Avrupa şehirlerinde parayla sergileniyordu. Köle ticaretinin başlamasına koşut olarak “ucube sirkülasyonu” da hız kazanmıştı. Cüceler, hele de Afrika’dan bulunmuşlarsa sergilendikleri yerlerde büyük ilgi görüyordu. Sirk ve panayırlardaki cüceler bilhassa normal insanlara göre olan eşyaların arasında gösteriliyor, böylece “boyut kontrastı” artırılıyordu.
Bu alandaki ticaret giderek yaygınlaşmış, 1800’lerden itibaren ise şehirlerdeki nüfus arttıkça şehirli kitleye yeni eğlenceler arayan organizatörler, normali bile ilgi çekici hale getirmek için yeni yöntemler geliştirmişlerdi. Böylece Afrikalı siyahîler, Amerikalı Kızılderililer ve Avustralyalı Aborjinlerden oluşan “İnsanat Bahçeleri”; Belçika, Fransa, İngiltere başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde görülmeye başlamıştı. Yeni yeni ortaya çıkan antropoloji bilimi de bu insanlık dışı uygulamanın yaygınlaşmasına katkı sağlıyordu. Avrupalıların, diğer kültürleri öğrenmesinin yolu olarak “İnsanat Bahçeleri”ni doğru bir yöntem gibi gösterip, teşvik eden bilim adamları vardı. Kâşifler ve maceracılarla ortak çalışan iş adamları da “insan sergileme”yi kârlı bir iş olarak görüyordu.
KİMİ GÜN 40 BİN ZİYARETÇİ GELİYORDU
Sirkler, fuarlar, panayırlar bu insanlık dışı gösterilerin merkezi haline gelmişti. Sonraları müstakil, sabit bahçeler de ortaya çıkmıştı. Bu iş çok kârlıydı. Çünkü Avrupa halkları “İnsanat Bahçeleri”ne büyük ilgi gösteriyordu. Öyle ki, 1889’da Paris’te sergilenen çoğunluğu Afrikalı 400 tutsağı tam 18 milyon kişi ziyaret etmişti. Tutsaklar çoğunlukla yarı çıplak halde sergileniyor, özellikle kadınlar ve genç kızlar birer erotik obje olarak aç nazarlara gösteriliyordu. Bazı tahminlere göre, Fransa ve Belçika’daki “İnsanat Bahçeleri”ni bazen günde 40 bin kişi ziyaret ediyordu. Bu bahçeler 19. yüzyıl Fransa’sında da yaygındı. Prusya, 1870’te Paris’i kuşattığında Eyfel Kulesi yakınındaki hayvanat bahçelerinde sergilenen hayvanlar da öldürülmüştü. Kuşatma sonrası Paris Belediyesi, öldürülen bu hayvanların yerine yenilerini getirmektense “İnsanat Bahçeleri” açmıştı. 1897 yazında, Belçika kralı II. Leopold da Brüksel’in doğusunda bir “İnsan – Hayvanat Bahçesi” kurulmasını emretmiş ve 250’yi aşkın Kongolu bu bahçeye taşınmıştı. Kayıtlara göre 1,3 milyon Belçikalı burayı ziyaret etmişti.
KÖLE TÜCCARININ “ALIŞVERİŞ LİSTESİ”: 1 PİGME ŞEFİ, 1 YETİŞKİN KADIN…
Yaşlı Kıta’dan Amerika’ya göçenler, bu rezil sergileri Kuzey Amerika’ya da götüreceklerdi. Tıpkı Avrupa’da olduğu gibi ABD’de de kimi araştırmacılar bu rezilliklere “bilimsel” kılıf uyduruyordu. Missouri St Louis’de açılan böyle bir “insan sergisi” sonrası, antropolog William John McGee, evrim safsatasını daha da “renklendirerek”, evrimi, “insan ırklarının zamanla bugünkü biçimine doğru evrildiğini, ırk ağacının en üstünde de beyazların bulunduğunu, en altı kısmı ise siyahîlerin oluşturduğu” satırlarıyla savunmuştu. McGee, bu türden sergilerin, insanların nereden nereye evrildiklerini görmeleri bakımından önemli olduklarını söylüyordu.
TALİHSİZ OTA BENGA’NIN HİKÂYESİ…
Afrika’dan Amerika’ya köle ticareti yapanların Kongo’dan getirdikleri bir talihsiz pigme ise sonraları dünyaca tanınan birisi olacaktı. Bölgeye giden köle tüccarının elinde bir liste vardı. Listede, “Bir pigme şefi, şefin eşi, bir yetişkin erkek, bir yetişkin kadın” yazıyordu. İşte o listedeki yetişkin erkek, Ota Benga olmuştu. Benga ve yanındakiler, 1904’te götürüldükleri Amerika’da önce “İnsanat Bahçesi”nde sergilenmişlerdi. Ota Benga, “sivri dişli saf yamyam” olarak tanımlanmış, bu tanıma göre de afiş ve broşürler hazırlanmıştı. Ziyaretçiler, Ota Benga’nın kendisini görmek için 25 sent ödüyor, dişlerine de bakmak isterlerse 5 sent daha veriyorlardı. Benga’nın insanlıktan nasipsiz tüccarları onu daha sonra Bronx Hayvanat Bahçesi’nde maymun ve orangutanlarla aynı kafese koyacaklardı. Kafesinin önündeki tabelaya şöyle yazılmıştı: “Afrika Pigmesi: Ota Benga Yaş: 23 Boy: 1.49 metre Ağırlık: 46 kg Kasai Nehri Kongo. Afrika’dan Dr. Samuel P. Verner tarafından getirildi. Eylül boyunca her öğleden sonra sergilenecektir.”
Ota Benga, burada, maymunları kucaklayıp oynamaya ve orangutanlarla güreşmeye zorlanıyordu. Hayvanat bahçesi ziyaretçi rekoru kırıyordu. İnsan hakları savunucularının baskıları sonucu Ota Benga bir süre sonra serbest bırakılmıştı. Ota Benga, İngilizce öğrenip, bir tütün fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Ne var ki yaşadıklarının etkisinden kurtulamayan Benga, kalbine bir el ateş ederek hayatını sonlandırmıştı.
BELÇİKA’DAKİ BAHÇE 1958 YILINA KADAR ZİYARETE AÇIKTI
Gerek ABD’de gerekse Avrupa’da birkaç asır büyük ilgi gören, sergilenenler açısından büyük acılara neden olan “İnsanat Bahçeleri”, bu iğrenç uygulama, çok yakın zamanlara kadar devam etmişti. Öyle ki, Avrupa’daki son “İnsanat Bahçesi” ancak 1958 yılında, Belçika’da kapatılabilmişti.
* Ulusal Fuar Alanı ve Sirk Arşivi, Makaleler, Sheffield Üniversitesi, www-sheffield-ac-uk
* Deborah Hufford, 1800’lerin Ucube Gösterileri, Sınırdan Notlar, Kişisel Blog, www. notesfromthefrontier.com