[ad_1]
Dünya çapında en iyi tarihi yapılardan biri olarak kabul edilen Ayasofya Camii’nin, FPV drone ile şimdiye kadar hiç görülmemiş açılardan çekilen görüntüleri izleyenleri mest etti.
Türkiye’nin dini ve kültürel varlıkları arasında en önemli eserlerinden biri olan Ayasofya, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası ile 2020’de müze statüsünden ibadethaneye çevirilmişti.
Asırlara şahitlik eden bu şaheser, isminin Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi olarak değiştirildiği o tarihten itibaren ziyaretçilerin akınına uğrarken hemen her gün farklı açıdan çekilen görüntüleri görenleri büyülüyor.
Son olarak drone ile çekilen iç mekan görüntüleri ise büyüledi.
FPV drone ile çekilen görüntüleri, izleyenleri tarih yolculuğuna çıkarırken, eşsiz görselliğiyle de büyülüyor.
Görüntüler, Sultanahmet Camisi ile karşılıklı okunan ezanla başlıyor.
Kubbeden mihraba…
Görüntüler, Sultanahmet Camisi üzerinden 1500 yıllık Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin kubbesine süzülüyor.
FPV drone’un, avizeler üzerinden süzülerek kaydettiği görüntüler ise bu aydınlatmaların Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin içindeki büyüleyici etkisini gözler önüne seriyor.
Caminin ihtişamını tek seferde görme imkanı tanıyan görüntüler, Ayasofya’nın geçmişten bugüne korunan dokusunu da izleyicinin dikkatine sunuyor.
Ayasofya’dan nefes kesen drone görüntüleri VİDEO
“Yansımalar ve ışık müthişti”
Eski İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürü Yüksek Mimar Dr. Olcay Aydemir, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin kendisini çok etkilediğini, drone’lar ile bu yapıyı yukarıdan okumanın da çok etkileyici olduğunu dile getirdi.
Aydemir, FPV dron ile çekilen görüntülere ilişkin, “Renk, ışık müthişti. Çok şiirsel. O inişler… Taşların parlaklığı, yansıması halıdan önce de böyleydi. Halı da yeşil bir örtü gibi cennet gibi bir algı yarattı. Benim için çok özel bir yapı. Meslek hayatımda korumaya bakış açımın en önemli örneği diyebilirim.” değerlendirmesinde bulundu.
Ayasofya’ya yukarıdan bakıldığında bütün yapım teknolojisinin görülebildiğini ifade eden Aydemir, şunları söyledi:
“Ana bir kubbe, bu kubbeyi destekleyen yan kubbeler, iç mekandaki o devasa sonsuzluğu belki de duvar içine gizlenen o fil ayakları üzerinde uçan bir kubbe etkisini görüyorsunuz. Çok ışıklı bir kubbe, bunu dışarıdan da görüyorsunuz. O kasnak üzerindeki pencereler, inanılmaz bir ışığı içeri süzüyor.
Çok etkiliyor, heyecanlandırıyor. Mimar olarak yapının o bütün strüktürünü yukarıdan okumak çok mucizevi bir şey. Teşekkür ederim, beni çok etkiledi yapıyı bu açıdan görmek. Nasıl bir eserin ortaya konduğunu çok iyi görebiliyoruz canlı bir şekilde.
Yansımalar, ışık müthişti. Bizim kubbelerimizde Nur suresi olur, Bizans döneminde de altın mozaikler vardır. Bu cami, bu yapı hep ışıklı bir yapıydı ve her toplum için çok özeldi. Onu özel kılan bu tasarımı ve ışığı içine alan mimari özellikleri.”
“Bu ilgi hiç bitmeyecek, bu yapı var oldukça”
Olcay Aydemir, içeri bakıldığında ahenkle dans eden renkler ve taşlarda bazı desenlerin görüldüğüne dikkati çekerek, bunların hiçbirinin tesadüfi olmadığını vurguladı.
Ayasofya’nın kubbesinin, hem Osmanlı hem de yeni yapılan koruma çalışmalarının bütün dünyaya hitap ettiğini belirten Aydemir, “Ayasofya’ya inanılmaz da bir ilgi var. Bu ilgi hiç bitmeyecek, bu yapı var oldukça. ‘Bu eşsiz bir yapı’ diyerek sonsuza kadar toplumların bilinçleriyle korunmaya devam edilecek.” diye konuştu.
Aydemir, 1500 yıldır ayakta kalan Ayasofya’nın Antik Çağ’ın da en önemli ikonik yapılarından biri olduğuna işaret etti.
Ayasofya’yı bu kadar özellikli kılanın mimari özelliği, yapım tekniği, kullanılan malzemeler olduğunu aktaran Aydemir, Bizans ve Osmanlı toplumunun bu yapıyı korumada kullandığı parametrelerin Ayasofya’yı bugüne kadar getirdiğini vurguladı.
“Elbette bakarsak bu yapıların ömürleri uzun olacak”
Aydemir, Ayasofya’nın eşsiz ve dünyanın gözbebeği bir yapı olduğuna dikkati çekerek, sözlerine şöyle devam etti:
“Dünya için önemli bir anıt eser. Bizim için fethin de bir sembolü. Tek kubbeli bu anıtsal yapı, mucize eseri ayakta duruyor gibi görünse de aslında her iki toplumun yaptığı koruma çalışmalarının çok büyük etkisi var. Mimar Sinan’ı saygıyla anmak istiyorum.
Onun son dönemlerde yaptığı payandalar ve yapıyı ayakta tutmak için yaptığı dokunuşlar, Ayasofya’yı günümüze getirdi. Bugün biz de bu yapıyı, gelecek nesillere aktarmak için çok önemli koruma çalışmalarını hala sürdürüyoruz. Bu tür yapılar sürekli bakım ve onarıma tabi olmak zorunda. Bu da kimseyi şaşırtmasın. Elbette bakarsak bu yapıların ömürleri uzun olacak.”
Ayasofya’nın iç mekanına bakıldığında hem Hıristiyan hem de İslam dünyasının en önemli ikonik eserlerinin görülebildiğine işaret eden Aydemir, şunları kaydetti:
“Meryem Ana’nın en büyük ikonografisini görebilirsiniz. Yine cami içindeki cihari yar-i güzinler, İslam coğrafyasının en özel, belki de en özel hat yazılarından biri. Bunun yanı sıra caminin içinde döneminin de hat sanatının en iyileri vardır. İlk döneme döndüğümüzde yapı içinde çok çeşitli taşları göreceksiniz. Bu taşların hem Bizans döneminde hem Osmanlı dönemi için baktığımızda tüm coğrafyadan gelen taşlar olduğunu söyleyebiliriz. Bu taşlar müthiş bir kompozisyon sunarak, onu büyülü bir hale sokmuş.”
“Osmanlı büyük bir saygıyla bu yapıyı kucaklamış”
Eski İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürü Yüksek Mimar Dr. Olcay Aydemir, tek kubbeli yapı geleneğinin İslam dünyasında Osmanlı ile devam eden bir gelenek olduğunu hatırlatarak, şu değerlendirmede bulundu:
“Devamında Süleymaniye’yi görüyoruz, onu örnek alan Beyazıt ve Kılıçali Paşa Camileri gibi… Bu büyük kubbe geleneğini sürdürmüş bir toplumuz. Bu yapının aslında birçok önemli anıtsal esere, esin kaynağı oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Bu konuda Sinan’ın bu yapıyı ve çalıştığı her işte, her yapıyı çok iyi analiz ettiğini, bir sonraki adımda daha farklı daha iyi, daha güçlü, daha sağlam bir yapıyı tasarladığını görüyoruz. Bir mimar olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki, koruma kriterlerini güncel ve yeni olarak görsek de aslında Ayasofya’da bu koruma parametrelerinin bizim keşfimiz olmadığını, bu yapı var olduğundan bugüne korunması için birçok kriterin, birçok çalışmanın doğru bir şekilde yapıldığını görüyoruz.”
Olcay Aydemir, Ayasofya’nın galeri katında önemli birtakım çalışmalar ve keşifler olduğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığının yaptığı çalışmalarda Osmanlı dönemindeki bezemelerin arkasında bir pandantifteki melek figürünün ortaya çıkarıldığını hatırlattı.
Bu keşiflerin Osmanlı toplumunu da bir arada gösterdiğini, bugün yürütülen çalışmalarda da bir arada gösterilmeye devam edildiğini anlatan Aydemir, “Sinan’ın yaptığı bazı dokunuşlar… Mesela galeri katında payandaların denk geldiği kapatılmış pencerelere bezemeyle yeni bir pencere yapılması veya depremde ya da yangında zarar gören bezemeler yerine mermer taklidi somaki yapıldığını görüyoruz. Bu, şu demek; Osmanlı da büyük bir saygıyla bu yapıyı kucaklamış.” görüşünü paylaştı.