
Çekirdekten Cellat: Yeni İnsan Tipolojisi mi? Sadık Çelik Anlatıyor!
Sadık Çelik'in kaleminden çıkan "Çekirdekten Yetişen Cellatlar" başlıklı yazısı, günümüz toplumunda giderek yaygınlaşan bir insan tipolojisine ışık tutuyor. Şiddetin, güç gösterisinin ve acımasızlığın yüceltildiği bir dünyada, sevilmenin ve hayatta kalmanın yolunun bu değerlerden geçtiğine inanan bireylerin portresi çiziliyor. Bu çarpıcı analiz, toplumun karanlığa olan aşkını ve bu durumun bireyler üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne seriyor.
Şiddetin Yükselişi ve Toplumsal Aşkınlık
Çelik, yazısında toplumların bazen göz göre göre karanlığa yürüdüğünü ve hatta bu karanlığa âşık olduğunu vurguluyor. Bu durum, bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrar etmesine benzetiliyor. Şiddet ve acımasızlık gibi olumsuz kavramlar, toplum tarafından adeta bir çekim merkezi haline geliyor. Güçlü olanın haklı olduğu, güce sahip olanın hükmettiği bir dünya düzeni, bu karanlık aşkın temelini oluşturuyor.
"Çekirdekten Cellatlar": Merhametsiz Bir Nesil mi?
Yazar, "Çekirdekten Cellatlar" olarak tanımladığı bu yeni insan tipolojisinin, merhamet duygusundan yoksun olduğunu belirtiyor. Bu bireyler, sevilmenin, fark edilmenin ve hatta hayatta kalmanın yolunun bazen bir yumruk, bazen bir bıçak, bazen de soğuk bir namludan geçtiğine inanıyor. Onlara merhamet öğretilmemiş, alkışlanan hep güçlü olan olmuştur. Bu durum, toplumun geleceği açısından endişe verici bir tablo çiziyor.
Aşkın Gözü Kör mü?
Çelik, yazısının sonunda aşk gibi kıymetli bir kavrama yüklenen kabahat, suç ve günahların absürtlüğüne dikkat çekiyor. Şiddetin ve acımasızlığın aşkla ilişkilendirilmesi, bu kavramın içini boşaltıyor ve onu değersizleştiriyor. Yazar, bu durumun toplumda yaygınlaşan bir yanılgı olduğunu ve bu yanılgıdan kurtulmanın önemini vurguluyor.
Sadık Çelik'in "Çekirdekten Yetişen Cellatlar" başlıklı yazısı, toplumun karanlık yüzünü cesurca ortaya koyuyor. Şiddetin ve acımasızlığın yüceltildiği bir dünyada, merhamet duygusunu yeniden keşfetmenin ve bu değerleri gelecek nesillere aktarmanın önemi bir kez daha anlaşılıyor. Unutulmamalıdır ki, toplumun geleceği, şiddete değil, sevgiye ve merhamete dayalı bir anlayışla inşa edilebilir.