Fikirci Bey yeni yazısında, anayasa görüşmeleri üzerinden Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasındaki farkları ele aldı.
Başörtüsüne dair Anayasa değişikliği teklifi için AK Parti’nin HDP ile görüşmesi muhalefette bir dalgalanma yaratmış, “bakın bizi suçluyorlar ama kendileri de görüşüyorlar” kampanyası başlatılmıştı.
Muhalefeti hezeyana sevk eden, bu görüşmenin Cumhur İttifakı’nda kırılmaya neden olacağı, MHP’nin derhal tavır alacağı varsayımıydı.
Oysa anlayamadıkları şuydu. Cumhur İttifakı, Millet İttifakı’ndan farklıdır. İttifak bileşenleri birbirleri ile ilgili haberleri basından öğrenmezler. Aralarında iletişim vardır. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Sayın Bahçeli ile görüşmeden, onu dikkate almadan böyle bir adım atacağını sanmak, bu farkı görmemekten kaynaklanmaktadır. Sayın Bahçeli’nin, haberi medyadan duyacağını varsayıyorlar. Çünkü kendileri öyle yapıyor. Bırakın partiler arası iletişim eksikliğini, aynı parti içinde bile böyle “arkadan iş çevirmeler” demokratlık, fikir özgürlüğü sayılıyor. İmamoğlu’nun İngiliz Büyükelçisi ile yemeğe gittiğini Kılıçdaroğlu medyadan öğreniyor. Hatta kamusal alana ait kameralar olmasa herkes gibi onun da haberi olmayacak.
AK Parti HDP ile görüşmemeli mi?
Belki muhalefet farkında değil ama Kürt vatandaşlarımızın en çok oy verdiği ikinci parti AK Parti’dir. Yaptığı reformlarla da bunu fazlası ile hak etmiş bir partidir. Konuya faşist bir gözle bakmayan her Türk gibi Kürt vatandaşlarımız da bilmektedir ki; Cumhuriyet tarihi boyunca kendilerini en çok ciddiye alan ve kendilerine zaten başından beri sahip olmaları gereken hakları iade eden AK Parti’dir. Hatta aklı başında her Kürt bilir ki; Kandil ve onun sivil uzantıları, Kürtlerin sorunlarını çözmeyi değil, tam tersine sorunları uzlaşmaz bir noktaya sürükleyerek ayrılmaktan başla tercih bırakmamak için uğraşmaktadır. Çözüm sürecinde Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan bahar havası, kanın durması, hayatın normale dönmesi, ticaretin hatta turizmin canlanmaya başlaması Kürt vatandaşlarımızın hala hafızasındadır. Kısa bir süre için bile olsa PKK’nın denklem dışında kalmasının hayatı ne kadar güzelleştirdiği hafızalarında kalıcı yer etmiştir.
Nitekim bugün PKK’nın Türkiye sınırları dışına sürülmesi ve Kandil’de can çekişmesi, Doğu ve Güneydoğu’yu tekrar yaşanır hale getirmekle kalmamış, bazı bölgelerini uluslararası turizm destinasyonuna dönüştürmüştür. (Bu elbette Türk devlet aklının bir sonucudur ama bu başarıda Sayın Süleyman Soylu’nun payını ayrıca söylemeden geçemeyeceğim. Nitekim kendisini her türlü saldırının siyasi hedefi haline getiren, muhalefetin iftira odağı yapan da budur).
Dolayısıyla AK Parti’nin HDP ile görüşmesi, AK Parti’nin bölgedeki hâkimiyetinin bir uzantısıdır ve muhalefetin Suriye ve Irak’a operasyonlara hayır demesi ile eş tutulamaz.
Cumhur ittifakı’nın uyumunu hayretle seyreden muhalefetin, bir HDP “politikası” olmadığı gibi, henüz bir cumhurbaşkanı adayı bile yoktur. Oysa yankı odasına hapsettiği tabanı, “tuvalet terliği de gelse oyu basacak” kıvamdadır. Ne var ki koskoca masadan bir tuvalet terliği bile çıkmamakta, başka tuvaletlerden terlik aranmaktadır.